ÇOK ŞÜKÜR……….

Ekleyen, admin on 28 Mayıs 2009 – 13:00 -

Kimin elamanı be::))
Bu anaarılar yola çıkalı dokuzuncu gündü, onuncu günün ilk saatlerinde bir telefon, abi geldiler. Gece saat 01:15. Paket açılıp arılara su verildikten sonra ilk yarım saat içinde solugu Gebze’de aldı. Bekliyorum telefon çaldı abi aşagıya in çabuk dönmem lazım. Hemen aşagıdayım, arabanın kapısını açıyorum, bir tepsi anaarı::)))
Sabır ve umutlarımızın tüğkendiği anlardı. Hatta bir alttaki haberi bitirip noktayı koyduğumda telefon çalmıştı. 0n günlük stres yerini sinir boşalmasına bıraktı. Bunları yaşamayanlara hikaye gelecektir. Dünya masraf ediyorsunuz, elinizde sıfır kalabiliyor. Ayrıcada kaç kişiyi sıkıntıya soktuğum cabası.Hemen arılıga hareket ediyoruz. Zaten pembe metro kovanı saf karniyol için ayarlamıştım.
Yolda giderken kafesleri inceliyorum gene kekler erimiş ve arılar keklere bulaşmışlar. Hemen paketteki tek saf karniyolun kafesi açıyorum üzücü bir durum tüm işçileri ve anaarısı ölmüşler. Bu saflar için çok ugraştım olmadı. Bu saf karniyolları temin edebilmek için çok çaba sarfettim, denemediğim yol kalmadı saf karniyol yok. Birazda anaarı işini bu saflar için geçiktirmiştim ilk üretimlerim F1 olsun diye. Nisan ayının beşinde anaarı bulamayınca anaarı istasyonu saf analı arı satıyormuş, anaarıları alabilmek için kovanları aldım. Bu arıların farkı bu işte. Birisi mayıs ortalarında 30 çıtada çalışırken oğul vermeden anaarıyı degişti. Biriside yolda öldü. Şimdilik safımız yok ama çok yakında olacak hedefim saf karniyol üretmek, bunu yapabilmek içinde suni döllemeyi başarmam gerekiyor. Anlayacagınız nisan başından beri bu anaarıları bir türlü buraya nakledemedik.Bunada şükürler olsun, paketteki diger 10 adet F1 sağ. Bu işte emegi geçenlerene kadar teşekür etsem azdır.
Bu Almanlar kek yapmasını bilmiyor, kekçi Mustafa abiden bu konuda yardım alsalar çok iyi olacak. Yada gelecek anaarıların kekini buradan yollamam lazım. Keki az koyun dememe rağmen gene dünya kek koymuşlar. Kek erimese hiç bir sorun çıkmayacak kanısındayım. Az olsa erise bile arılar yer, bu keki neresine yesinler ki. Hemen arılıktaki pembe metroyu alıp geri dönüyoruz, hacı abide tabiki iştimada yerini aldı çizgili pijamalarıyla, ama resim çekmeyi akıl edemedik.

Pembe metronun asıl misafiri öldü ama degirlerine şimdilik ev sahipliği yapıyor. Kafesleri koydum sarmadılar bir türlü. Zaten tamamı iki çıta arı silkelemiştim. Birazıda geri dönmüş. Mermer ısıtıp kovana koydum gene içerdede beklediğim hareket yok. Bu arada gece saat iki oldu. Kendime bir neskafe yaptım düşünüyorum ne yapsam diye. Suni dölleme çalışmamızda poşette erkek arı taşımıtım. Kaçma şansları yok. Hemen iki poşet ayarlayıp birde sandalye doğru balkona.

Poşetin içine anaarıyı bırakıyorum diğer işçileri metroya silkeliyorum, kafese yeni bakıcı işçiler doldurup tekrar poşetteki anaarıyı kafese koydum sırayla. bakıcıların alayı yanmış simsiyah olmuşlar.

Hepsini elden geçirip bitirdim. Kafesleri tekrar çıtaların üstüne dizdim.

Bu sabah çok erkenden gene balkondaydım, hepsinin durumuda iyi. Bende acayip mutluyum tabiki.

Not: Muhteşem abi tepsiyi geri götürdü, hanımı sakın unutma demiş.::)))

Boğazlı kazak ya.???


Arıcılık Bilgi Merkezi | 9 Yorum »

NEREYE KAÇARSAM İŞLER YAKALIYOR, HER TARAF SOBE

Ekleyen, admin on 27 Mayıs 2009 – 23:24 -

Bu sene tersten kaltık heralde. Anaarı çifleştirme kutularıyla işe bahar gelmeden bir giriştik, hala işlerin ucunu göremedim. Her elimize aldığımız iş yüzlerce parça tutuyor. Bir kutunun 21 tane ahşap parçası var. 60 Anaarı çifleştirme kutusu yapmıştım, 1200 üzeri parçadan toparlandılar. Kutuların çıtası 700 civarı. Yap yap bitmiyor oyuncakları.

Anaarıların kutularına bir çizelge düzenledim, belki ilerleyen günlerde ilaveler yapılabilir.

Binlerce çıta biçildi, seneye yatacağız çünkü iş kalmadı gelecek yıla.

Son başladığım iş ise anaarı kafelseri. Bunlarında sürüsüne bereket. Çinli kardeşlerin basit bir aparatı acayip işe yarıyor nede olsa Ç kalite.

Cemil ustanın kontrolünde kafeslerin denemeleri yapılıyor.

Yalovalı Yusufun begenmediği ıhlamur agacı odunundan kafesler. Bir kısmını biçmedim ama biçilenler 68 tane boy çıktı her boy en düşük 10 kafes veriyor. Ihlamur agaçlarını kafes ölçülerinde biçtik, her iki ucunu deliyoruz, tepside kesiliyor uçlar yeniden planyada delinip tekrar yatara gidip geldikçe boyları kısalıyor. Henüz hepsi biçilmedi, ama bitti gibi bir şey.

Bir kaç günde de oyarız içlerini.

Kafesler bittikten sonra sırada ne var bilemiyorum. Ayrıca son günlerim acayip sıkıcı geçiyor, işlerden yıldım desem kimse inanmaycak, nereye dönsem işler beni bekliyor. Kestaneye bu sene gitmiyecegim, arıları direk Trakyaya götürecegiz. Toplambenimle birlikte 3 kişinin 20 kovan arısı kestaneye bırakılacak.

Hayırlı haberde bir türlü gelmedi gitti. Bu gün onuncu gün::(((
Sabırda tükendi diyebilirim. Ne kadar boşver desemde aklımdan çıkmıyor.

Arıcılık Bilgi Merkezi | 2 Yorum »

ARICILIK SENİN NEYİNE, DERSİN BAZEN KENDİNE

Ekleyen, admin on 25 Mayıs 2009 – 22:35 -

Bu hafta sonu arıların bir kısmını Gebze’den çıkardık. Mahalle içinde sorunlar çıkmaya başladı. Adamın gözünün biri görmüyor, öbür gözüde bizim arı kapattı. Hacıda adama diyorki arının sokması iyidir ışık gelecek gözüne. Adamda diyorki biri görüyordu oda kapandı. Bu olaylar artmadan katlı ve oğul problemi olmayanları iki gecede kaldırdık.
Hacı abide bu işler olurken sağ olsun anlattıklarıyla beni ve Kahraman abiyi güldürüp durdu. Muhteşem abi hikayeyi aşırmış, kurtun nalbantlık yapması gibi hacıda kendisi için arıcılık senin neyine, ananmı babanmı arıcıydıda bu adamın eline düştüm demekten kendisini alamıyordu.
Hafta arası bir metro kovan daha yaptım bu küçük olsun dedim, az uzatalım derken bir baktım gene 18 çıta aldı. Bu metroyu yemekte eve gitmeyip yarım saatte bitirdim.
Kovan plakalarım vardı, numaraları bir yerden istedim, onlarda artanlardan vermişlerdi, bu yüzden düzgün bir sıralama yapamamıştım. Gittim bir reklamcıya bana böyle bir malzeme lazım dedim. Yüzlerce çıkartma rakam yaptırdım, adama sarırenk olsun dedik, sarıya bakın plakalarda lacivertti.
Anaarı kutularınada yazdıgım yazılar çıkmaya başladı onlarıda aynı yöntemle numaralandıracagım, kutu sıra numarası ayrı, göz numarası ayrı.

Geziyordum bir evin önü ilgim çekti. Çuvalları artık saksımı dersiniz bahçemi dersiniz, onlarda olmazsa tarla diyebiliriz.

Ayın 22 de yavru kapatan anaarıları toplamaya başladım. Geç vakitte topladığım için dışarda durmaktansa bir anasız arıya vermek iyi yöntemdir.

Bankalama sistemi yapılacaksa en iyi yöntemlerden biride anaarının yanına işçi arı koyulmaması.

Bu şekildede anaarıları bayagı bir süre anasız kovanda muhafaza ediyorlarmış. Bu esnada acayip anaarı kırdım. bir çıtayı unutmuşum 20 memenin 17 tanesi çıkmış üç tane meme vardı o çıtada, içi gitti bizim hacının. Fakat ne yapacaksınki, için gitsede gitmesede çıkan anaarıları katlı kovanda öldürüyorlar. Alt kattaki anaarının olaydan haberi yok, çünkü ızgara var arada.

Boş kalmıyoruzda ara dinlenmelerdede oturdugum yerde son metroyuda pembeye boyadım.

Metronun ızgarası belli bir yerden içerden böleceğim.

Birde arılandırdım, birde analandırdımmı, oyuncak hazır oyna dur.

Bu hafta sonu bol miktardada aşılama yapıldı. İlhami abinin arılıktakilerin memelerini topladıgımız kutulara verdik birde fire verince onların memeleri yeniden oluşturuyorum. Bu arada birisi Vize taraflarında karniyol larvası yumurtası diye kıvranıp duruyordu. İlk denemeyide yapmış olduk bakalım sonuç ne olacak. gerçi bu sıralar kendisi kafamı bozuyor ama ufak tefek birisi affetmek lazım, kim mi?. Trakyalı Şenol, birde beni geçenlerde tehtit etti. Yedek tartar kreması kalmamış bir an önce bana alıp göndermezsen linkini silerim dedi. Başımızın püsküllüsü bir degil iki degil, ben seni bir silersem görürsün.
(Larvada yumrtada balda gözüm yok ama 2010 medel yeni yeni petege acayip üzüldüm. Birde yeni sistem petek takmıştık::))

Larva transferlerini bitirip bir kartonu

çıtaya göre kestim. Sonra biraz ısladım, sonrasında zımbayla iki taraflı kapladım, çocukken kotuk döşemesindede çalışmıştım, meslek her zaman olmasada bazen lazım olan yerde alet gibi. Kartonu düşedikten sonra üç poşetle poşetledim, 5 kiloluk şeker poşetiyle, bir bu yandan bir öbür yandan artık hava da çıkcak yer kalmadı. Ertesi gün kargoya verilecegi için katlı bir kovana bu haliyle bıraktım. Bu gün bu larvalı, yumurtalı ve ballı çıta kargoya verildi. Daha önce okumuştum, günlük yumurtaları dışarı bırakmışlar bir gün boyunca, eretesi gün kovana koymuşlar %100 hepsi yaşamışlar, larvalarda durum böyle degil, anlayacağınız yumurtalar çok sağlam. Bir ara bulursam yumurtayla ilgili bölümü tekrar yayınlarım.

Cumartesi günü ilk turu götürecegiz, geç vakit kutulara daldık memeleri dagıtıyoruz. Öyle bir zaman yiyor kutu gözleri tabi ben biliyorum. Memelerin dagıtımı bitti, şimdiye kadar beni ne zaman arasam geri çevirmeyen nakliyeciyi aradım. Dediki benim proğramın var, dedimki arılar hazır, sabahleyin götürelim o zaman dediki bu seferde yarın pazar, ben pazar çalışmam. Bir düşündüm yav ben manyakmıyım yıllardır ne cumartesi ne pazarımız nede izinimiz var. Düşünüyorum ne yapayım, birden kahraman abi geldi aklıma,kendiside eski aıcılardan, hep derdi bana ihtiyacın olursa çagır diye. Telefon ettim saat akşam 22 olmuş dediki geliyorum. O gelene kadar yemek ve dinlenme faslı oldu::)) Yapılacak işte kalmadı bu arada petek te takamıyoruz petek bitti. Depodan bir 10 kilo daha götürmeliyim. Kahraman abi geldi, arıları yükleyip doğru yeni yerimize, gece yağmaya başladı, acayip şimşek çakıyor. Cumartesi hafif yağmur altında arıyı indirip eve geldiğimde saat gece biri çeyrek geçiyordu. Ertesi gün bir posta daha götürdük, arılık acayip rahatladı.

Bazı kovanlarda iki anaarı var.

Arka sıra cumartesi, ön sıra pazar akşamı buraya intikal ettiler.

Yav bu yıllar ne çabuk gelip geçiyor, havalar ısınmadı derken yaza girdik gitti.


Arıcılık Bilgi Merkezi | 9 Yorum »

AMELELİĞE DEVAM

Ekleyen, admin on 21 Mayıs 2009 – 21:59 -

Bu sözler Almanya’daki arkadaşımız Mehmet Yüksel’e ait ve tarih 10 mayıs 2009 du. İçimden ilk dedim ki yahu ne emeği verdin yattın, yattın balı süzdün. Asıl emek verenler biziz, geçen son bahardan beri arı besliyoruz ülke olarak ve hala bal sağım yapan göremedik. Halada amelelik yapmaya devam etmekteyiz. Bunlar bu günün meseleleri değil. Yıllardır ben bilim adamıyım diyenleri çok yakından ilgilendiren konulardır. Defalarca yurt dışı seyahatleri yapıp ülkemize bir katkısı olmayanları kastediyorum. Bilim adamlarımız yurt dışına devlet para ödeyerek gönderir. Git oradaki güzel şeyleri al burada ülke olarak kullanıp, dışarıdaki farlarla aramızı kapatalım. Ne yazık ki gidip gelenler bu yenilikleri aktaramadılar.Dışarıda ki farkları kapatacağımıza uçurumlaşmaya devam ediyoruz. Bence asıl sorun bilim adamlarımızın arıcı olmamasından kaynaklanıyor. Almanya da doktor unvanı alan her arıcının 100 kovanla arıcılık yaptığını biliyoruz. Bizim arıcı bilim adamlarımızın kaç tanesinde bu miktar arı var ki?. Üniversitelerin bahçesine birkaç kovan koyarak, yada başkalarının arılarına gidip gelip araştırma yaparak ancak bu kadar ilerlenebilir. Hep derler ki Türkiye’de bahar balı alınamıyor, neden alamıyoruz orasına bakanlar olmadı hiç. Böyle devam edersek amelelik yapmaya yıllar boyunca devam edilecek. Bu arada bahar gitti, kanola bitti hala sağım yapan göremedik. Eğe ve Akdenize yaz geldi oralarda da bahar balı alınamadı. Bu hep böyle gitmeyecek tabiki. Bundan sonra yazın bal sağımından sonra gelecek senenin arıları kurak zamanda hazırlanacaktır. Balın gelmediği dönemde gelecek senenin arısını mafediyoruz.

Bahar balı alamamamızın en büyük nedeni de güçlü kovanlarımız olmayışıdır. Biraz güçlü kovanlarımız olduğunda hemen oğullar başlıyor. Bunda arılarımızın suçu olduğu gibi kovan modellerimizin bu konuda suçu olduğunu düşünmekteyim. Kovanlarımız arılarımızı sanki sıkıyor ve oğula sevk ediyor. Yeni kovanların altında mutlaka havalandırma gerekli diye düşünüyorum. Polen tuzaklı kovanlarda havalandırma için idealdir. Ortada bir sorun varsa bu durup dururken oluşmaz. Oğul sorununu tetikleyen işlerin başında arı ırklarımızın ıslah edilmediği yatmaktadır. Islah programları ise devlet ve bilim adamlarını ilgilendirir, suçlular hanesine bunları da ilave ettik. Asıl suçlular ise biz arıcılarız. Kim ne verse ve ne derse yiyoruz. Şimdi durum ortada. Mehmet Yüksel son baharda arılarını besleyip arılarını kışa soktu. O zaman dedi ki bu yapmış olduğum besleme nisan ayına kadar yetecek. Sadece oksalik uygulaması için kovanı açtı. Şimdi ise balını sağdı ikinci sağımı beklemekte. Gelinen nokta ortada, kış boyu beslemeden ve bahar beslemesi yapmadan sağıma ulaşıyorsun. Ya bizde, kışın ortasında kek siparişi toplayan birlik başkanlarımız var, kimsenin gıkı çıkmadı, sesi çıkmayanlarda kekle beslemeye devam ediyordu. Bu işler artık gelenekleşti ve geleneklerin bırakılması çok zor. Bir ara bakıyorum konferans veren hocayla gezenler vardı, hocada derki sakın arılarınıza zamansız kek vermeyin, birde keke poleni hiç katmayın. Aradan biraz geçiyor arıya nasıl polen verilir haberi yapılıyor. Şimdi bu adamalara hoca ne yapsın ki. Bazı şeyler öyle yerleşmiş ki genlere çıkması zor. Arıları beslemekte arıların dengesini bozuyor sanırım. Arıları kendi haline bir bırakabilsek çoğu şeyi düzeltmiş olacağız. Zamanında ne yapılacağını inşallah öğreniriz.

Benim geçmişte yaptıklarımı herkes yapıyordu, sorun aynı şeylerde diretmeyim değişime uğramam. Geçmişte yaptıklarıma devam etsem şimdi buralarda zaten olmayacaktık ki. Hala eski bulunduğu yerde sayanlarında görüyoruz. Tam hatırlamıyorum ama bu sene bu civarda en son kovanları baharda ben açtım. Tabi bu arada da içim içimi yedi ne oldular diye. Hiç firesiz bahara çıktık 4 anasız kovanla. İki kovan ölümden döndü. Bu sene Alman ekolüne geçiyorum, kim ne yaparsa yapsın. Bazılarının da espri konusu oldu, neden Almanya diye. Futbolda bile başarılı ülkelerin teknik adamları, futbolcuları ve ekolleri transfer edilir.(Fenerbahçeyi bu konunun dışında tutun, Avrupa şampiyonu teknik adamın kariyerini mafetti:)).) Eskiden bizim köyde ineklerimiz vardı verdikleri süt 3-4 kiloydu. Şimdi bazı keçiler 10 kilo süt vermekte. Değişimleri görüp ona göre hareket etmeliyiz. Dünya bal ortalamalarını herkes ağzı açık kalarak izliyor, izlemeyip biz o oranları nasıl yakalarız diyen yok.

Aslında çareler arayan bir sürü arıcı var. Nerden anlıyoruz bunu, bir çok bölgede İtalyan ırkı anaarı üretimleri başladı, bu üretimi artırabilmek için çare aramaktır. Gene bazı bölgelerimizde buckfast anaarı üretimi başladı buda arıcılığı daha iyiye götürmek için çare aramaktır ama buckfast arısının safı yok bunu başka paragrafta yazayım. Bazı bölğelerde karniyol üretimi için izole bölge ilan edildi sonra ne olduysa vaz geçildi. Kafkas arısı ise ülkemizin en milli arısı.

Bu tür üretimi ve bal gelirini artırmak için arayışlar sürerken Buckfast arısı üretenler kalitesiz anaarı üretmektedirler. Nedeni ise bucfaks arısını üretmeniz imkansızda onun için. Buckfast arısının diğer adı ise papaz arısıdır.
Papaz doğru söylüyorsa formül şudur.
Buckfast : Br. Adam´ın İngiltere´de geliştirdiği bir hibriddir. Buckfast ana X Anadolu baba hırçın ve hareketli, Anadolu ana X Buckfast baba sakin ve uysaldır. Buckfast hibridi ebeveynlere göre % 128 – 151 daha verimli bulunmuştur.”

Papaz birkaç arıyı çaprazlayarak ortaya bir arı çıkarmış. Formülün gerisindeki arılar elinizde olacak birde formülü doğru uygulayacaksınız ki meşhur kullanma hibridi papaz arısını üretebilelim. Piyasaya verilen kullanma kibritinden 100 anaarı üretseniz içinden belki 10 tanesi işinize yarayacaktır. Ana arı üretiminde anaçlar saf olursa kaç tane üretirseniz üretin kaliteleri birbirlerine çok yakın olur. Papaz arısı aynı İsrail tohumunun aynısı gibi bir şey. Tohumu ilk alın acayip verimli, üründen kendin tohum üret acayip verimsiz olur.

Biz gene milli arıcılığımıza dönecek olursak öyle bir durumdayız ki gülsek mi ağlasak mı bilemiyorum. 4 mevsim, yaz kış fark etmez arıları besleriz, dağ taş ova orman gezeriz, bal verimine gelince dünya sonuncusu gibi bit şey bu. Öbür tarafta yazın son hasattan sonra arılara kek verip sonbaharda arılarına gerekli yüklemeyi yapıp, yattığı yerde balları sağıp, tüm yılın karşılığı emeği alan biri var.

Seneye bu ülkede bir çok yerde bahar balları sağılacak inşallah.


Arıcılık Bilgi Merkezi | 12 Yorum »
Forum